Çok klasik bir laf değil mi? Zamane çocukları çok şanslı. Neden? Çünkü onların Action Manleri var. Uzaktan Kumandalı ve hatta kumandasız akülü arabaları var. Barbie (böyle mi yazılıyordu?) bebekleri var. Hatta onların bir valiz dolusu kıyafetleri var. En önemlisi internetleri var. Ellerinin altında dünya. Bir tuş kadar yakın. İstedikleri (ve istemedikleri :) bilgiye hemen ulaşabiliyorlar. Tabi doyumsuz çocuklar yetişiyor diye düşünenler de vardır aranızda. Haklısınız aslında hepsi doyumsuz. Çünkü önlerinde sınırsız sandıkları bir dünya var.
Hmm. Düşünmeye devam. Başka neleri var? Bilgisayar oyunları var. Off o başlı başına bir dünya. Hatta artık evden çıkmadan bilgisayar başında kovalamaca oynuyorlar. Birde nasıl bir şahsiyetin aklına geldiyse bastıkça ışık yanan ve hatta ses çıkaran ayakkabıları var. Aslında onlarda demode oldu. Dedik ya doyumsuz bunlar şekerim (şekerim mi? elim sürçtü, herhalde eurovision heyecanı sardı şimdiden. Shake it up şekerim).
Emin olun bu liste uzar gider. Ama benim zamaneleri kıskanma sebebim başka. Hemen anlatıyorum. Dün işten çıktıktan sonra, Rossinante ye (kendisi atım olur) atlayıp, ikametgahım olan 100.Yıla doğru yola çıktım. Eh tabi açlıkta var serde. Hemen Tansaş ın önüne bağladım atımı ve başladım alışverişe. Hazır köfte, makarna, ton balığı, dondurma (ne kadar alakasızım di mi? sonra tabi ağrır midem), bisküvi. Ve çocukluğumun vazgeçilmezi Eti Puf... Hemen aldım 4 tane. Paramı ödedim bir plastik parçasıyla. Nasıl ki ben yeldeğirmenlerini dev sanıyorsam, bir çok kişide o plastiği para sanıyor. Bide bana deli dersiniz. Neyse hemen Eti puf lara saldırdım. Ama oda ne? Hemen açıldı bu melet. Kenarında buradan açın yazan yerden tuttum ve cırt açıldı. Eee buradan açın kısmı bizim zamanımızda kapalı olurdu. Açılmazdı. Çıldırırdım. Yırtmaya çalışırsın.Nasıl bir malzemeden yapılmışsa yırtılmaz. Sanki uzaya gönderecekler. Öyle bir koruma altında olurdu Eti Puf. Kabını yırtmaya çalışırsın, oda olmaz. Yanında atlas marka tamamı plastikten ve biraz fazla bastırınca kırılıveren 0,7 kalemin varsa şanslısın. Hemen bir cerrah edasıyla kenarından kesersin ve ulaşırsın Eti Pufa. Ben son çare kendime kolye almıştım, Kama şeklinde, o hep boynumdaydı. Büyük kolaylıktı. Hemen yırtar ve yutardım tek lokmada. Hatırlatmak isterim. Ben ilkokulda da şuan ki kilomdaydım. İnanması zor ama öyle. Şişmanlık başlı başına başka bir yazı konusu.
Eti Puf. Hayatımızın vazgeçilmezi ve yırtılmaz çilesiydi. İşte bu yüzden zamane çocukları çok şanslı.Hemen ulaşabiliyorlar Eti Pufa. Yorulmadan. Sadece buradan açın kısmından tutup açmaları yetiyor. Ve ben sinir oluyorum. O zorluğu çekmeleri istiyorum. Biz ne mücadeleler verirdik gereksiz karbonhidrat alabilmek için. Şimdikiler çok şanslı çokkk...
19 Nisan 2007 Perşembe
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder