13 Ağustos 2008 Çarşamba

Hayaller...

Hayaller kuruyorum seninle ilgili. İçinden gözlerin geçen, bir çocuk gülümsemesi kadar saf hayaller. Senin gözlerinde başlıyor hayaller ve yine gözlerinde bitiyor.

Bazen yağmurlu bir günde film seyrediyoruz seninle, bazen de aynı yağmurda yürüyoruz yan yana. Ellerinde başlıyor hayaller ve yine ellerinde bitiyor.

Bir evimiz olduğunu hayal ediyorum. Seninle geçecek bir ömre tanık olacak bir ev. Senin ellerinde güzelleşen, duvarlarında gülüşünün yankılandığı bir ev. Gülüşünde başlıyor hayaller ve yine gülüşünde bitiyor.

Karadenizin hırçın dağlarından gelen melodiler süslüyor hayallerimi. Hepsini sen söylüyorsun. Senin sesinde hayat buluyor Karadeniz sevdası. Sesinle başlıyor hayaller ve yine sesinle bitiyor.

Bütün hayallerim güzel, bütün hayallerim saf bir çocuk gülümsemesi. Ve SENİNLE başlıyor bütün hayaller ve yine SENİNLE bitiyor.

27 Ocak 2008 Pazar

izmir 2...

Herşey burda daha bir güzel demişim eskiden.

Sadece tek bir şey aynıymış.

YALNIZLIK...

16 Kasım 2007 Cuma

SEVDALIDA...

ben sana mecburum bilemezsin
adını mıh gibi aklımda tutuyorum
büyüdükçe büyüyor gözlerin
ben sana mecburum bilemezsin
içimi seninle ısıtıyorum
.


Atilla İlhan


Eğer ; O'nu hatırladıkta başı göğe ermişçesine
ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz...
ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla
O hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz...
ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin...
O'nunlayken pervaneleşen yelkovanlar,
O'nsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine, bir akrep kadar hain...
...
eliniz telefonda yaşıyor,
işaret parmağınızla ha bire O'nu tuşluyor,
dara düştüğünüzde kapıyı çalanın O olduğunu adınız gibi biliyorsanız...
mütemadi bir sarhoşluk halinde,
her çalan telefona O diye atlıyor,
vitrindeki her giysiyi O'na yakıştırıyor,
konuşan birini dinlerken "keşke O anlatsa" diye iç geçiriyorsanız...
...
...o halde bugün sizin gününüz!..

"Çok yaşa"yın ve de "siz de görün"üz.

Can Dündar


Eh ben ne diyim artık. Ekleyecek bir şeyim yok, aynen katılıyorum.
Söz artık sevdalıda...


Bora Baysal

ÇİÇEK KOKUSU

Bir cuma günü ofiste gömülmüş bilgisayara çalışırken ve dışarda inadına bir sonbahar tüm çirkinliği ile Ankarayı karartırken, sen bir telefon konuşmasından başka bir sıkıntıya koşarken, burnuna gelen bir çiçek kokusuyla kendine gelirsin. Tüm baharı odana taşıyan bir koku. Derin bir nefes alırsın hayattan. OHHH dersin işte yaşamak bu. Bir taze çiçek kokusudur artık yaşamak senin için.

Sen benim çiçek kokumsun.

13 Kasım 2007 Salı

TA Kİ...

Birvarmış bir yokmuşla başlayan hikayelerin bir dönüm noktası olur. Hemen bir iki tane hatırlayalım.

"Yedi cüceler, Pamuk Prensesin başında ağlaşırlarmış. Pamuk Prenses kötü kalpli Cadının verdiği büyülü elmayı yediği için günlerdir uyumaktaymış ve yedi cüceler bu duruma çok üzülüyorlarmış. Neşeli hiç espri yapmıyormuş, Obur yemeden içmeden kesilmiş, Bilginin aklına hiçbir çözüm gelmiyormuş. Güzeller güzeli Pamuk Prenses öylece uyuyormuş TA Kİ yakışıklı prens beyaz atıyla gelene kadar. Yakışıklı Prens atından atlayarak Pamuk Prensesi öper, Pamuk prenses sonsuz uykusundan uyanır ve sonsuza kadar mutlu olurlar. "

Diğer Örnek;

"Külkedisi baloya gidemediği için mutfakta ağlıyormuş. Çok Üzgünmüş. TA Kİ gözyaşları yere damladığında bir Peri belirene kadar. Peri, Külkedisinin neden ağladığını sormuş. Külkediside olanları anlatır. Peri de orada bulunan balkabağını bir arabaya fareleri de şoföre ve uşağa çevirir. Külkedisinine Vakkodan çok güzel bir elbise giydirir ve ayakkabı olarakta bütün gece dans edeceğini düşünerek camdan (!) ayakkabı tercih eder. Ve ekler sakın gece yarısını geçirme yoksa herşey eski haline döner. Külkedisi çok mutludur."

Bu hikayeleri biliyorsunuz. Birde bunu dinleyin bakalım.

"Ankaranın Yüzüncü Yıl semtinde yaşayan Don Kişot, hergün atı Rozinanteye atlar ve işine gidermiş. Akşamlarıda eve dönermiş. Bütün hayatı buymuş. Don Kişot hiç sevmezmiş Ankarayı. Hele sonbahar geldiğinde sürekli yağmur yağarmış bu kente. Her taraf daha bir kara, her taraf daha bir soğuk olurmuş. Böyle zamanlarda Don Kişotun canı evinden çıkmaz istemez, sadece aklında yarattığı devlerle savaşırmış. Çok sıradan hayatı olan kahramanımız çok sıkılmaktadır bu durumdan. TA Kİ onu tanıyana kadar. Lorenzo... Güzeller güzeli Lorenzo. Aklını başından almıştır Lorenzo Don Kişotun. Ankara çok güzel geliyormuş artık Don Kişota. Hiç gitmek istemiyormuş bu şehirden."

Tabi hikayelerde ki bu dönüm noktası her zaman iyi olmuyor. Kötü kalpli Cadı çıkar Prensesin eline iğne batar, sonsuz uykuya dalar, gene bir Cadı yakışıklı Prensi kurbağaya çevirir. İşte bağlaç burada devreye girer. O zamana kadar masal kahramanları mutludur TA Kİ kötülükler ortaya çıkana kadar.

Soruyorum sana tüm içtenliğimle.

Peki sen gidince ne olacak?

Ben çok mutluyum seninle TA Kİ...

8 Kasım 2007 Perşembe

YAŞAMAK MI YOKSA ÖLMEK Mİ?

Yaşamak mı yoksa ölmek mi? Beklemek mi yoksa gitmek mi? Söylemek mi yoksa susmak mı?

Bilsem! Belki de korkudan öleceğim, gideceğim ve susacağım ama bilmiyorum.

Onun için yaşıyorum. bekliyorum ve söylüyorum.

SENİ SEVİYORUM.

1 Kasım 2007 Perşembe

HERŞEY HAKKINDA HİÇBİRŞEY DEĞİL

Tabi ki değil. Sadece birşey hakkında herşey!!!